16 Nisan 2007 Pazartesi

Birinci cumhuriyetin sonu [SERDAR TURGUT ]

Seçimden sonra Türkiye’de ‘İkinci cumhuriyet’ dönemi açılacak ve bu gelişmeyle belki de sistem büyük bir çöküş riskinden kurtulacak

Kısa süreliğine de olsa yurtdışında bulunduktan sonra, geri dönüşte her defasında ben Türkiye’de sorunların ve dolayısıyla da haberlerin yoğunluğuna şaşırırım. Benim gibi haber yoğunluğuna alışık bir insan bile böyle olursa, işine gücüne bakıp normal bir yaşam için uğraşan insanlar ne hisseder, ne düşünür; bunu merak ederim.

Yanlış anlamayın, Türkiye gündeminden kopmak için hangi ülkede geçirirseniz geçirin vaktinizi, o ülkede de mutlaka yoğun ve lokal sorunlar vardır. Olmaması da imkansız.

Örneğin; benim yurtdışında bulunduğum ülkede, bir radyo programında sunucunun zenciler hakkında alaycı konuşması ülkenin sorunu halindeydi (sunucu sonunda işten kovuldu).

Yani; her ülke kendi lokal sorunu içinde kaybolabilir, Türkiye de bu durumdadır. Dolayısıyla en azından bu açıdan her ülke birbirine benzer diyebiliriz.

Türkiye’yi farklı kılan ise kendi lokal sorununun çok derin ve hayati olmasından kaynaklanıyor. Bir karşılaştırma yapıldığında, Türkiye kendi sisteminin merkezinde yer alan meseleler üzerinde bir uzlaşmaya varamamış bir görüntü veriyor.

Daha stabil ve gelişmiş olan ülkelerde ise temel sorunlarda bir konsensüs, bir toplumsal uzlaşma sağlanmış durumda. Ve böyle bir uzlaşma olduğundan arada bir patlayan tartışmalar oralarda sistemi sarsan, temel kuralları etkileyen bir sonuç doğurmuyor.

Türkiye de ise sistem sürekli bir sarsıntı, çalkantı içinde... Çünkü, temel sorunlarda bir uzlaşmamız yok ve toplumda patlayan her tartışma, sonunda bir sistem meselesi haline gelebiliyor.

Konsensüsü bulunmayan ülkeler her zaman kırılgan ve huzursuz olur.

Cumhurbaşkanlığı seçimi, Türkiye’nin ne kadar huzursuz ve kırılgan bir ülke olduğunu bir daha gösterdi. Çünkü temel meselelerimizde uzlaşmamız bulunmadığından cumhurbaşkanlığı seçimi de bir sistem sorunu haline gelmiş durumda.

Bizim gibi huzursuz ve kırılgan ülkelerde, tartışmalara taraf olan insanlar düşüncelerini belirli bir tarihsel perspektife koymadan oluştururlarsa, o zaman onların her davranışı, her lafı, kırılganlığı ve huzursuzluğu daha da artıran bir sonuç yaratıyor.

Örneğin; Ankara’da bugün düzenlenen mitingin amacını ben pek anlayamıyorum. Laflardan, tavırlardan anladığım kadarıyla, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması durumunda cumhuriyetin sonunun geleceğini düşünen insanlar var. Onların gücünün ne kadar olduğunu bugün göreceğiz tabii ki ama burada başka önemli bir sorun bulunuyor. Bazı çevrelerin tehlike olarak görüp göstermeye çalıştıkları isim, bu ülkenin Başbakan’ı, bu tavır o nedenle felsefi bir anlamsızlık değil mi?

Kaç yıldır bu ülkenin Başbakanlığı’nı yapan bir insanın sistem için nasıl bir tehlike olabileceğini anlamak zor.

Ha; tabii ki olabilir, kötü niyetli bir cumhurbaşkanı bu ülkede büyük çalkantılara yol açabilir, kötü niyetli Başbakan da açabilir. Ama sistem bu gibi durumlarda kötü niyete karşı kendisini korumak için bazı mekanizmalara sahiptir. Bunlar bugünün değil yarının tartışma konusudur.

Bugünün konusu ise Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı olasılığının bir tarihi perspektife konulmasıdır.

Hatırlayın; sistem Başbakan Erdoğan’ı uzunca bir süredir tehdit olarak tanımlamak için uğraştı durdu. Bu ülkenin Başbakan’ı olan kişinin bu makama gelmeden çok kısa süre önce hapiste olduğunu unutmayın. Bunlardan geçildikten sonra düzen partileri ve düzen koruyucuları AKP’yi iktidar yapmamak için ellerinden geleni denediler ama başarılı olamadılar.

Bu dinamikleri doğru okumak gerekiyor. Demek ki; toplumda bir yöne doğru akan, önünde durulması mümkün olmayan bir hareketlenme var.

Ben bu hareketlenmenin doğru yönetilmesi durumunda bu süreçten cumhuriyetin kuvvetlenerek çıkacağını düşünüyorum. Tek parti günlerinden bugüne kadarki dönemi ‘Birinci cumhuriyet’ olarak adlandırırsak, bu dönemde, halkın değerlerini ve dolayısıyla dini sistemin içine entegre edememiştir. Bu açıdan ‘Birinci cumhuriyet’ dönemi başarısızlıktır.

Cumhurbaşkanlığı seçimiyle Türkiye ‘Birinci cumhuriyet’ döneminin sorunlarını, aksayan yönlerini düzenleme fırsatını ele geçirmiştir. Anlayacağınız; seçimden sonra Türkiye’de ‘İkinci cumhuriyet’ dönemi açılacak ve bu gelişmeyle belki de sistem büyük bir çöküş riskinden kurtulacak. ‘Birinci cumhuriyet’ artık kendi içinde yarattığı sorunları çözebilme yeteneğine sahip değildir. Bu sorunlar sistemi içinden kemirmekte ve yavaşça yok etmekteydi. AKP’nin iktidara gelmesi sisteme çıkış yolunu açmıştır. Başbakan Erdoğan, başbakanlığı döneminde sorunları iyi bir şekilde yönetmiştir. Türkiye bir süreliğine de olsa gerginlikten kurtulmuş ve ekonomi büyük atılımlar yapmıştır (dünyada hemen herkes bu konuda hemfikir). Ama gerginliği yaratmaya çalışanlar hep olmuştu o dönemde. Bunlar hâlâ daha gerginlik yaratma peşindeler. Çünkü onların ‘Birinci cumhuriyet’ döneminde doğru olarak bildikleri sorun çözme yöntemi böyleydi. Ama artık bu yöntemin işlemesi mümkün değil. Türkiye ve dünya çok değişti, değişen dünyaya uygun çözümler üretmek gerekiyor...

‘Birinci cumhuriyet’ döneminin tipik temsilcisi olan Cumhurbaşkanı Sezer dün yaptığı çıkışla aslında o sistemin nasıl da çözüm üretmekten yoksun kaldığını göstermiştir.

Bu nedenle ben, önemli olarak görmekle birlikte bugün Ankara’da yapılacak Tandoğan mitingini doğru bir karar olarak görmüyorum. Bu mitinge katılanlar ‘Birinci cumhuriyet’in korunma refleksleri ile hareket ediyorlar ancak bu refleksler tarih öncesi olarak kalmış durumda...

Tabii o mitingde buluşacak insanların kaygısını da doğru okumak gerekiyor. Üzerine tarihi bir misyon yüklenmiş bulunan AKP, bu kaygıları da doğru okuyup göz önüne almak zorunda. İnsanlar, cumhurbaşkanlığına AKP’den bir ismin gelmesi sonrasında, AKP Hükümeti’nin düzenlemeleri, değişiklikleri istediği gibi yapıp sistemi değiştirmeye gideceğinden korkuyor.

Bu meşru bir korkudur.

‘Birinci cumhuriyet’ bu riski kaçınılmaz olarak bir gün alacaktı. Çünkü kendi iç dinamiği onu buna doğru itiyordu. Bu riskin AKP ve Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde alınması çok daha uygundur. Çünkü Başbakan, Türk Devleti’nin duyarlılıklarını ve karşı karşıya bulunduğu sorunları çok yakından bilmekte, devlet adamlığını Başbakanlık döneminde öğrenmiş durumdadır.

‘Söz, öz tartışması’ yapılıyor ya, o tartışma temelinde de bu korku var. AKP içinden cumhurbaşkanı olacak isim rejimin ana kurallarına dokunmadan sisteme bazı rötuşlar yapılmasını sağlarsa, bu tarihsel sürecin talep ettiği kaçınılmaz bir çözümün başarılması olacaktır.

Şu da unutulmasın; kendilerine tarihsel sorumluluk yüklenenler, bu ülke nüfusunun birtakım duyarlılıklarını hiçe sayıp davranmaya başlarlarsa, sistem hem kendisini hem de nüfusu korumak için bazı mekanizmalara sahiptir ve bunlar devreye girecektir.

Ama öyle tatsızlıkları düşünmek bile hoş değil. Krizlerden çıkış ve iç huzuru bulma imkanını ele geçirdik. Onu iyi kullanalım. Bugünün meselesi budur şimdi.

İç huzuru bozmaya çalışanlara karşı nasıl davranılacağı ise geleceğe ait bir sorundur. Onu da zamanı gelince tartışırız.

Serdar TURGUT

Hiç yorum yok: